Deniz ve Balıkçılık
Karadeniz denince akla önce balık gelmektedir. Bunun nedeni de ülke balık istihsalinin yaklaşık olarak %70 inin bu denizden sağlanmasıdır. 70 li yılların başından günümüze Karadeniz’de balık istihsali 700 bin tonlardan 300 bin tonlara inmiş bulunuyor. Yaklaşık 15 yıldır fukara balığı olarak adlandırılan hamsi avı rekoltesi yarıdan fazla azaldı. Çeşitli nedenler ileri sürülürken gerçek nedenler göz ardı edilerek durum idare edildi.
Balık istihsalinin azalması tek nedene bağlanamaz ve olay bir ekosistem bütününün parçalanmış olduğunu görerek anlaşılabilir. Ülke ekonomisini canlandırmak adına büyümeleri desteklenen açık deniz av takımlarına denizin verimliliği ile orantısız bir büyüme önerildi. Siyasi görüşler nedeniyle engeller konamayınca ve teşvikler aşırıya gidince avcılık denetlenemez boyutlara yükseldi ve avcılararası rekabet hamsinin üreme boyuna bile ulaşamadan avlanmasına neden oldu. Ancak bu aşırı avcılıkla birlikte daha önce yapılan yanlış avlanmaların sonunda çok azalan uskumruyu da göz ardı etmememiz gerekiyor. Bu bağlamda Karadeniz’de orkinos, kılıç, uskumru, kolyoz, mersin balığının iki türü tükendi bile.. Geriye kalan 2 tür mersin, ardından kalkan, mezgit, palamut ve lüfer de sırayla tükenme yolunda. Avlanma usulleri ve boylarının denetimi bilimsel araştırmalarla elde edilen bilgiler çerçevesinde yapılmadığı takdirde, son yıllarda alınan koruma ve balıkçı gemilerinin sayılarını azaltma kararları geriye alınır veya sulandırılırsa önümüzdeki 15 yılın sonuna doğru balıkçılık, büyük bir kriz içine düşecektir. Görünen köy kılavuz istemez, öyle değil mi?
Gemilerin balast sularıyla Karadeniz’e gelen yabancı bir denizanası türü olan taraklı denizanası da (Minemyopsis leidyi) özellikle hamsi yumurtalarını yiyerek beslenirken hamsinin hızla azalmasına katkıda bulunmuştu bir süre. Uskumru, kolyoz, palamut gibi balıklar denizanalarını yiyerek beslenirler. Denizanasının çoğalmasına engel olacak balıkların azalması dolaylı olarak hamsinin de azalmasına yol açıyor. Avlanan balıkların yumurtalı olması, onların üreme erginliğine eriştiği anlamına gelmez. Zira yumurtanın olgunlaşması için balık boyu ve yaşının bilimsel olarak saptanmış ölçülerde olması ve avcılığın bu verilere göre düzenlenmesi gerekiyor. Oysa avlanma boyları için düzenlenen sirkülerde bilimsel gerçekler popülist zorlamalarla değiştiriliyor. Bu gibi, anlamakta zorlandığımız nedenlerle Karadeniz balıkçılığı giderek daha da çıkmaza girecektir.
Balıkçı gemisi sayısının azaltılması balıkların korunarak kullanılması bakımından iyi ama bireyler açısından teknenin satılması ile elde edilen para, gelir getirici bir yatırıma dönüştürülemediğinden kişiler gene sıkıntı içinde yaşamaya çalışıyor. Yani bir anlamda dağ fare doğuruyor.
Yavru balıkların avlanması denizin potansiyel verimini düşürür. Bazı balık türleri en erken üç yaşında üreme olgunluğuna ulaşır. Palamut, lüfer, levrek böyledir. Hamsi bir yaşında; tekir, barbunya iki yaşında; kalkan ve pisi altı yaşında üremeye başlarken mersin balığının iki türü altı yaşında, iki türü de on iki yaşında olgunlaşır. Yakın geçmişte balıkçılık sezonunda büyük takımlar tarafından tutulan çinakop sayısı 64 milyon adet olarak kayıtlara geçti. Üreme olgunluğuna gelmemiş bu lüfer yavrusu çinakopların satış değeri 60 milyon lirayken aynı adet lüferin satış değeri 960 milyon lira olabilecekti. Bilimsel olmayan sonuçlarla alınan kararların balıkçılığa verdiği zararların telâfisi, mümkün olmaktan çıkmak üzeredir.
Yöre balıkçılığı -kıyı balıkçısı- kavramı içinde bulunan küçük takımlar halindedir. Balık avının eylül başında serbest olmasıyla birlikte yöreye gelen açık deniz şartlarında çalışabilecek nitelikteki devasa takımlar, yüksek enerjili balık bulucu sonar sistemleriyle, toplu balık avları yaparak balık alaylarını dağıtıyor veya toptan yakalayıp götürüyor. Bu nedenle yöresel balıkçılar yeterince av yapamıyorlar. Trol usulüyle avcılık yaparak geçim sağlamaktan başka bir yol bulamıyorlar. Trol avcılığında yakalanan tekirlerin, mezgitlerin yarıdan çoğunun üreme olgunluğuna ulaşmadan avlandığı ortaya çıkıyor. Karadeniz, giderek balık verimliliğini kaybediyor. Kalkancılıkta görülen gerileme de, yıllarca sürdürülen, bir defa bile ürememiş kalkan yavrularının avlanmasına bağlanıyor. Aslında bütün Karadeniz ülkelerinin balıkçılık sorunları birbirine benzer özellikler gösteriyor.